Evrenin ilk Tek Tanrılı dini "Şamanizm"
Tanrı; insanı eğitilebilen, düşünebilen ve üretebilen canlı olarak kabul eder

şamanizm

                                                                              Ey Türk titre ve kendine dön!

Bırak arabın dinini. Atana, ozune don

Göreceksin Türk'ün Şahlanışını !!

 

                                          Evrenin ilk tek tanrili dini: Şamanizm                                                           

Bütün dinlerin çıkış kaynağı olarak kabul edilen Şamanizm ‘in kökenleri İÖ 50 binli yıllara kadar dayanır. Doğaya tapınma , doğaya hükmeden ( güneş, fırtına, rüzgar,yağmur) güçlere tapınmayı temel alan bir inanç şeklidir. Çıkış merkezi Orta ve Kuzey Asya olarak bilinse de, Uzakdoğu’dan, Kuzey ve Güney Amerika’ya , hatta kıta Avusturalyası’na kadar çok geniş bir coğrafyaya yayılmış olan bu inanç biçimi Türkler’in de ilk dini olarak karşımıza çıkar. Bütün dünya coğrafyasında Şamanizm’e inanmış insanların bu dini uygulayış biçimi küçük farklılıklar gösterse de birbirine benzer çok fazla yanı vardır.

Şamanizm inanışı Budizm, Hristiyanlik, Lamaizm, İslamiyet. vb. dinleri içerisinde bile kendine özgü formlarını bu dinlerle kaynaştırarak varlığını sürdürmektedir. Birçok dinde bulunan dinsel geleneklerin temelinin çıkış noktası aslında Şamanizm’dir.

Samanizm de Tanri (Tengri), tapınılan tek ve yegâne unsurdur. Onunla rekabet eden ya da alternatifi olabilecek başka bir tanrı yoktur. O tektir, doğumsuz ve ölümsüzdür. Bu bakımdan Türklerin tanrı inancı, tarih öncesi dönemlerdeki inanç sistemleri içerisinde benzersizdir.

Türkler, Tanri’nin gökyüzünde olduğunu kabullenir. Bu bakış açısını değerlendirecek olursak gökyüzü aslında her yerdir. Zira Tanri, Dünya’nın içerisinde değildir ve Dünyayı yaratıp onu seyretmektedir. O insanları yaratmadan önce, kendisine hizmet eden ve buyruklarını yerine getiren ruhları yaratmış, sonra Dünya’yı yaratmış ve yeryüzü ile gökyüzününu meydana getirmiştir. Meydana gelen Dünya’ya ise sonradan İnsanlarin ve canlilarin meskeni olmuştur.

Esas itibariyle Samanizm’de peygamber, halife, ashab, hoca, imam, Seyh gibi tanri ile insan arasinda bir aracı yoktur. Namaz, oruc, hac, zekat vermek gibi zorunlu ibadetleri olmayan samanizm de ibadet etmek için bir aracı ya da lidere gereksinim duyulmaz. Yegâne ibadetler olan Dua ve İduk (saçı)kişilerin münferit eylemleri olduğu için bir din adamı eşliğinde gerçekleştirilmez.

Şamanlar(Kamlar), kişilerin ibadetlerine, dualarına ya da İduk’larına müdahil olmazlar. Bu bakımdan Tanrısal bir yetkileri ya da toplum nezdinde makamsal bir kutsallıkları yoktur. Önceleri Kam olarak kullanılan bu telafuz, 8. YY itibariyle Şaman olarak kullanıla gelmiştir. Kamlar, sıra dışı ve dünyevi olmayan eylemleri hasebiyle din adamı gibi görünmüş, bu yönleriyle dinsel bir olgu olarak tanımlanarak içinde yaşadıkları Türk Kavminin temel dinsel motifi olarak düşünülmüştür. Bilakis genelde sefil ve dağınık bir görünüme sahip olan Kamlar, toplum tarafından saygı gören insanlardir.

Samanizmde İbadet

Samanizm inancında islamda zorunlu olan namaz kilmak, oruc tutmak, hacca gitmek, zekat vermek gibi kaliplasmis, ne ise yaradigi bilinmeyen ibadet rituellerine rastlanılmamaktadır. Asya Türkleri, Tengri’yi yegâne yaratıcı ve tapınılacak tek varlık olarak görmektedir. Samanizmde Tengri; insanoğlunun hayatına ve yaşantısına çok fazla müdahale etmediğine ve onları serbest bıraktığına inanilmaktadir. Tengri, toplumuna hizmet eden, toplumu egiten, ilme ve bilime katki saglayan, kahramanlık gösteren ve iyi birer insan olan kişilere güç, saltanat ve kıymet verendir. Ancak insanların yaptığı iyilikler ve kötülükler sadece bu dünyada degerlendirilmediginden esas ceza ya da mükâfat öldükten sonra gerçekleşeceği için dünya hayatı, ölüm sonrası hayatın kazanılabileceği bir âlem olarak görülmekteydi.

Orkun yazıtlarında, Türk Tanrı inancının temelleriyle ilgili bazı bilgilere rastlanmaktadır. Tonyukuk bengü taşında birçok kez adı geçen Tengri, daha çok 'milli' bir tanrı niteliği taşır. Gök Türkler'in Çin esaretinden kurtularak İkinci Göktürk Devleti'ni kurmaları (680-682), Tanrı'nın isteğiyle gerçekleşmiş kabul edilir; Hakan'ı Türklere Tanrı vermiş, budun Hakanı terk edince Tanrı tarafından cezalandırılmıştır. Yani Tanrı Türk Milleti'nin hayatı ve geleceği ile ilgilenen bir ulu varlık durumundadır.

Tanrı Türk'ün yaşamına doğrudan karışır, buyruklar verir, iradesine boyun eğmeyenleri cezalandırır, insanlara bağışladığı iktidar (kut) ve kısmeti (ülüğ) değerini bilmeyenlerden geri alır. Şafak söktüren (tan üntürü) ve bitkileri oluşturan da 'Ulu Tanrı'dır. O, yaşam verici ve yaratıcıdır, ölüm de Tanrı'nın iradesine bağlıdır.

Bütün bu inanışlar, Gök Tanrı'nın 'eşi ve benzeri olmayan, insanlara yol gösteren, onların varoluşuna hükmeden, cezalandıran ve ödüllendiren bir ulu varlık olduğunu' ortaya koymaktadır.

Samanizm inancinda rutin ve yapılması zorunlu bir ibadet bulunmuyordu. Tengri’nin Uçmağ’ına ulaşabilmek için egitimli, adil, iyi ve kahraman insanlar olmak yeterli görülüyordu. Bunun yanında Dünya hayatından istifade etmek amacıyla Tengri’nin iyilik ve güç vermesi için dua ediliyor, duaların kabul olması içinde Tengri’ye İduk (Kurban) adanıyordu. Kağanlar, Komutanlar ve Askerler savaşa başlamadan önce Tengri’ye dua eder ve başarı ümit ederler, savaştan önce ya da sonra İduk olarak Kısrak, Sığır ve Koyun adak yaparlardi.

İduk(adak) ibadeti; Samanizm de adak hidirellezde(5 mayis) ve iki şekilde gerçekleştirilmektedir. Birincisi adak hayvanının kesilerek ihtiyac sahiplerine dagitilmasi, yada vakif kuruluslarina(cocuk esirgeme, darulsafaka, kimsesizler gibi..) verilir. Kesilen kurbandan adayan kisi ve ailesi kesinlikle yiyemez. Ikincisi ise adak hayvanının koruma altindaki hayvan koruma alanlarina salıverilmesi şeklinde gerçekleştirilirdi. Adak hayvanlarinda ihtiyacini belgeleyenler alabilirler. Hayvanin cinsi (domuz haric) ve miktari adayan kimseye aittir.

Samanizm de Bayram;HIDIRELLEZ;.İlk çağlardan itibaren Mezopotamya, Anadolu, İran, Balkanlar ve hatta bütün Doğ

u Akdeniz ülkelerinde bahar ya da yazın gelişiyle belli başlı doğasal döngüler için sevinç duyulduğu görülmektedir. Orta Asya Turklerinde bircok bayram olmazina ragmen gunumuzde en uygun olan bayram Hidirellez Bayrami olup Bolgesel, yoresel liderler esliginde kutlanmalidir. Orta Asya Türk kültür ve inançlarında var olan hidirellez gunduz baslar ve gece boyu(5/6) devam ederek kutlanir

Samanizmde Ahiret İnancı;

Türklerde kozmolojik anlayışı ise üçe ayırabiliriz. Yer, Gök ve Yer Altı. Gök, yaratıcının bulunduğu sonsuzluk, Yer insanoğlunun yaratıldığı ve yaşamasına izin verilen Dünya, Yer Altı ise kötü ruhların cezalandırıldığı, ateşler içinde ve karanlık kötü âlemdir. Samanizm inancında İnsanlar doğduktan sonra yaşamlarını Insanlar;Tanrinin kurallarına uyarak ona ibadet ederek geçirir, öldüklerinde ise Tanrinin buyruklarına uymuşlar ve iyi birer insan olarak mükâfatlandırılmak üzere Tanri’nin katına yani Göklerdeki Uçmağ’a giderler. Eğer Tanri, kendisinden memnun olmazsa kötü ruhların gönderildiği Yerin Yedi Kat altında bulunan Erlik’in yanına gönderilir. Görülmektedir ki Samanizm inancında ölümden sonra hayat vardır ve iyi insanlar mükâfatlandırılmak için Uçmağ’a yani bugünkü tabiriyle Cennete, kötü insanlar ise Erlik’in yani Şeytanın gönderildiği kötü ruhların karanlıklar âlemine yani Cehennem’e gönderilirler.

Toplum nezdinde saygı gören bir kişi, kağan, asker ya da devlet adamı Kurgan olarak tabir ettiğimiz anıt mezarlarda defnedilirler. Yeniden dirildiğinde kendisine hizmet etmesi için yardımcıları, atı ve silahları da ölen kişi ile birlikte Kurganlara konulur ve gömülür.

Vefat eden kişi sıradan bir asker ya da halktan biriyse defin merasimi daha mütevazı şekilde gerçekleştirilir. Ölen kişi yaşadığı çadıra konulur ve değerli eşyaları yakılarak bedeninin üzerine serpiştirilir. Yemek dağıtılarak merasime katılanlara ikram edilir. Bu ikramlar ölümden sonra belirlenen günlerde birkaç kez daha tekrar edilir. Ölen kişinin yakın akrabaları ölünün etrafında feryat ederek ağlar, yüzlerini yaralayarak gözyaşlarıyla kanın karışmasını sağlar ve acılarını haykırırlar.

Türk inanç sisteminin Gök-Tanrı dışında bir başka özelliği de Atalar Kültüdür. Ölmüş atalara saygı, onlar için kurban kesilmesi, ataerkil ailede baba egemenliğinin belirtisi sayılmaktadır. Kunların her yılın mayıs ayı ortalarında atalara kurban sunulduğu bilinmektedir. Eski Türkler'de en büyük kurban, bozkırlı Türk'ün kutsal bir duyguyla benimsediği 'at'tır. Eski Türk bölgelerinde özellikle Altay'lardaki kurganlarda birçok at iskeleti bulunmuştur. Eski Türkler'in erkek ölüleri silah ve değerli eşyalarıyla; ölen başbuğları altın ve gümüş koşumlu atlarıyla; kadınları da süs eşyaları ve mücevherleriyle birlikte gömmeleriydi. Bunun nedeni, Türkler'in, öbür dünyada ikinci bir hayatın varlığına ve ruhların sonsuza kadar yaşadıklarına inanmalarıydı.

Samanizmde Ata Kültürü

Asya Türkleri, ölen atalarına karşı büyük bir saygı beslerler. Bu saygının göstergesi olarak dualarında atalarının isimlerini söyleyip Tengri’nin onlara bahşettiği güç ve kudreti isterler. Ölen saygın kişilerin Kurganları ziyaret edilir ve ölen kişinin ruhuna saygı gösterilir. Her ne kadar bu bir dini ritüel olarak görünse de Atalara tapınma söz konusu olmaz. Türklerin Atalarına karşı göstermiş olduğu yüksek saygı bu anlamda yanlış algılanmıştır. Türkler, atalarına ve toplum nezdinde saygı görmüş büyüklere gösterdikleri saygının bir emaresi olarak Kurgan ve Mezarlarını ziyaret eder, Tengri’ye dua ederek ölen kişiye verilmiş olan güç, kudret ve saygınlığın kendilerine de verilmesini talep ederler. Bu taleplerinin gerçekleşmesi içinde Tengri’ye kurban adayarak dualarının kabul olmasını ümit ederler. Burada Adak (İduk) Kurbanları Kurgan ve Mezarlarda kesildiği için bu iduk’un ölen kişiye değil ölen kişiye verilen güç ve inayetin kendilerine de verilmesi için dua edenlerin dualarının kabul olması için kesmesi dikkat edilmesi gereken bir detaydır.

Atalara gösterilen saygının önemli bir nedeni de bu kişilerin Tengri tarafından görevlendirildiğinin düşünülmesidir. Zira Türk Kültüründe her lider devletin idaresini üstlenemez. Devletin ve törenin idaresi ancak Tengri tarafından görevlendirilmiş bir lidere yani Büyük Kağan’a verilebilir. Kağanlar, kutsal olarak belirlenen günlerde doğan ve kutsal soydan gelen liderler tarafından üstlenilebilen bir görev olduğundan Büyük Kağan’lar aynı zamanda Tengri’nin görevlendirdiği kişiler olarak görülür. Bu bakımdan Atalar Kültü olarak karşımıza çıkan Atalara Saygı olgusu yalnızca akrabalık bağları hasebiyle duyulan saygıdan ibaret değildir. Aynı zamanda Tengri’nin vazifelendirdiği kutsal bir kişi olması hasebiyle ölen kişinin kutsallığı, dualarda bu kişilerin isimlerinin telaffuz edilmesi ve bu duaların kabul edilmesi için Kurganlarda İduk (Adak) adanması Atalar Kültünü meydana getirmiştir.


                         GUNUMUZDE SAMANIZM;

1. SAMANIZMDE IBADET

Tanri (Tengri), tapınılan tek ve yegâne unsurdur. Onunla rekabet eden ya da alternatifi olabilecek başka bir tanrı yoktur. O tektir, doğumsuz ve ölümsüzdür.

Samanizmde :

*1-Tanri; yegâne yaratıcı, koruyucu ve ibadet edilinecek tek varlıktir.

*2-Tanri, toplumuna hizmet eden, halkini egiten, cagdas yasayabilen, ilme ve bilime katki saglayan, tarihine, kulturune ve sanatina sahip cikan insanlari koruyandir.

*3- Laik, demokratik ve adil yasam anlayisini esas kabul eder.Kadin erkek yasamin her alaninda esittir. .

*4-Her canli (insan, hayvan, bitki) yasam hakkina sahip olup zulum, eziyet ve katletmek kesinlikle yoktur.

* 5-insan istedigi (kendi) dilde, istedigi yerde, istedigi sekilde, istedigi zaman ibadet etme ozgurlugune sahiptir. Ibadet etmek için peygamber, halife, imam, seyh, hoca gibi bir aracılara gereksinim duyulmaz. Ibadete cagirmak icin arapca ezan gibi cagri ve ibadet zamanlari yoktur.

*6-Namaz, oruc, hac, zekat vermek gibi zorunlu ibadetler yoktur. Tanrinin evi olarak kabul edilen hac gibi gitme zorunlulugu olan yerler yoktur. Kendi yasam alaninin disinda kutsal yerler de yoktur.

 

*1-Tanri; yegâne yaratıcı ve tapınılacak tek varlıktir, doğumsuz ve ölümsüzdür. Insanin; hayatına ve yaşantısına çok fazla müdahale etmediği gibi onları Tanrı; insanı eğitilebilen, düşünebilen ve üretebilen canlı olarak kabul eder.

Bilindiği gibi araplar Çengiz Hanın müslüman olması için çok uğraştılar. Çengiz han müslüman olsaydı koca orta asya kısa sürede müslüman olacaktı. Bu nedenle Çengiz hanı islama davet için giden Araplar ile Çengiz han'ın otağında şöyle bir konuşma geçer:

-Hanlar Hanı Cengiz Han, sizi islama davet için geldik

**-islam dediğiniz nedir?

-Yüce peygamberimiz Muhammed Mustafa aracılığıyla tüm insanlara tebliğ edilen dindir.

**Peygamber dediğiniz nedir?

-Yerlerin göklerin yaratıcısının yer yüzündeki seçilmiş temsilcisi.

**Olabilir. Tengri'nin buradaki temsilcisi de benim.

-Ama size bir kitap indirilmedi. Peygamberimize Kur'an indirildi.

***Kitabınızda ne yazıyor özetle?

Araplar ihlas suresini okurlar. Çingiz han, surenin Türkçeye çevirisini ister -"De ki: O Allah, birdir. Allah, hiç bir şeye muhtaç değildir, her şey O'na muhtaçtır. O, doğurmamıştır ve doğurulmamıştır. Ve hiçbir şey O'nun dengi değildir."

Bunun üzerine Çingiz han bir kahkaha atar ve şöyle der:

***Siz bunları daha yeni mi öğreniyorsunuz. Biz bin yıldan beri bilir ve uygularız. Buyurun gidebilirsiniz! der. Kaynak:F.Sarıkaya

Türklerde Tengri, tapınılan tek ve yegâne unsur olmuştur. Onunla rekabet eden ya da alternatifi olabilecek başka bir tanrı yoktur. O tektir, doğumsuz ve ölümsüzdür. Bu bakımdan Türklerin tanrı inancı, tarih öncesi dönemlerdeki inanç sistemleri içerisinde benzersizdir. Zira Türklerin dışında hiçbir medeniyet Hak Dinlerin dışında Tek Tanrılı bir inanca sahip olmamıştır.

Türkler, Tengri’nin gökyüzünde olduğunu kabullenir. Bu bakış açısını değerlendirecek olursak gökyüzü aslında her yerdir. Zira Tengri, Dünya’nın içerisinde değildir ve Dünyayı yaratıp onu seyretmektedir. O insanları yaratmadan önce kendisine hizmet eden ve buyruklarını yerine getiren ruhları yaratmış, sonra Dünya’yı yaratmış ve yeryüzü ile gökyüzünü yedi kat halinde meydana getirmiştir. Meydana gelen Dünya’ya ise sonradan İnsanların meskeni olmuştur.

Samanizmde Tanri: Insanlari diger canlilarla beraber yaratmistir.,Tanri; her canliya dusunebilmesi, yasayabilmesi ve hayatini idame edebilmesi icin hucre, gen vermistir. Cevreye uyum saglayabilmesi ve dusunebilmesi icin akil vermistir. insan ; beyin, hucre, iskelet, kas sistemi ve diger organlari ile genetik olarak dunya yasam sartlarina hizli uyum saglamistir. Insan; ozellikle egitim konusunda beynini cok iyi gelistirerek tum canlilara ustunluk saglamistir. Tabiiki bu ozellik Tanrinin insana bahşettigi en buyuk ustunluktur

Islam dinin kitabi olan Kur'ana gore Allah insani; hayvan, bitki ve diger canlilarla beraber tutmustur. Allah; insani var ettigi icin kendisine minnet duymasini, sadece kendisine efendi gibi hurmet ve hizmet etmesini istemistir. Allah; insanlarin beynini egitmesini, dusunmesini, uretmesini, kendisini gelistirmesini istememistir. Kuranda insani akademik seviyede egitilmesini iceren tek bir ayet, bir tek kelime dahi yoktur.

Samanizmde Tanri; yarattigi insanin var olus nedeni olarak once kendisini egitmesini, egittigi kadar dusunmesini; once canlilarin yasam hakki icin uretmesini, daha iyi kosullarda yasamasini ve kendisinin uremesini istemistir. Ve yasam hakkina hic bir zaman mudehale etmemistir.

 

 

*2-Tanri, toplumuna hizmet eden, halkini egiten, cagdas yasayabilen, ilme ve bilime katki saglayan, tarihine, kulturune ve sanatina sahip cikan, geleneklerini ve sosyal yasamini kurumsallastiran, durust, saygili, milliyetci, kahramanlık gösteren ve iyi birer insan olan kişilere güç, kıymet veren ve koruyandir

a-Eski Turklerde saman dinin inceledigimizde; Saman(kam) larin her ne kadar buyucu olarak bilinsede:

1 -bir doktor kadar tip bilgisine sahip oldugu ve hastalari tedavi ettikleri,

2-bir eczaci kadar hastalar icin bitlielerden ilac yaptiklari icin sifaci olarak bilindikleri,

3-Bir ogretmen gibi cocuklari ve toplumu egitikleri,

4- bir tarihci kadar bildiklerini ve yasadiklarini bir sonraki samana aktararak dinini, gelenek ve goreneklerini kurumsallastirdiklari,

5-halkinin danistigi saygin ve durust karakterde olduklari degerlendirilmektedir.

b- Saman ve liderlerin; guclu, karakterli ve milliyetci olduklari, ailesine, devletine ve toplumuna sahip ciktiklari bu nedenle guclu ordular ve guclu devletler kurmuslardir,

c- Saman dinine sahip liderler gucunu Tanridan aldiklari ve bu nedenlede Tanri liderleri ve kahramanlara kiymet vermis ve korumustur.

Samanin; olünün ruhunu öbür dünyaya göndermek, av avlamakta şanssızlığı ortadan kaldırmak ve ağır hastalıkları tedavi etmek de görevleri arasındadır. Şamanda ırsi ve marazi bazı özelliklerin bulunduğu iddia edildiği gibi, aksine olarak, ruhlar tarafından Şamanlığa davet edildiğine inanılan bu kimseye Sibirya kavimleri arasında korku ile karışık bir saygı gösterildiği de bilinir. Özel kabiliyetleri sayesinde tabiat üstü kuvvetlerle temas kurduğu kabul edildiğinden ona, mensup olduğu boy veya oymağın koruyucusu gözüyle de bakılır. Nitekim, ilk Şamanın ortaya çıkışına dair efsanelerde, ruhlarla münasebette bulunduğuna inanılan Şamanın, üstün kabiliyetleri ve farklı bir yaratılışı bulunduğu kabul edilir. Şamanlar genellikle zeki ve şair tabiatlı kimselerdir. Ayin sırasında yoğun bir vecd içinde kendinden geçip gök ve yer altı dünyalarında gördüğü garip varlıkları, acaip hadiseleri detaylarıyla anlatırlar, ayılınca da bir şey hatırlamazlar. Bir Şamanın gökteki iyi ruhlarla yer altındaki kötü ruhlara hakim olduğu ve onlarla ilişki kurduğuna inanılan toplumlar görüldüğü gibi, bu iki işin, ak ve kara denen iki ayrı Şaman tarafından üstlenildiği toplumlar da görülür.

 

Müslüman ülkelerinin tamaminda okur-yazar oranı Avrupa ülkelerine kıyasa daha düşüktur. Okur yazar oranı haricinde okuma ve yazma konusunda da çok daha geridedir. Bu nedenlede Müslüman ülkelere baktığımızda, bilim, sanat, edebiyat vb. alanlarda cok geri kalmış olduğunu görmekteyiz.

 

*3-Samanizm;laik, demokratik ve adil yasam anlayisini kabul eder. Kadin yasamin her alaninda esittir. Kadin; Yonetimde, egitimde, ilimde, sanatta, ibadette ve tum yasam alanlarinda esit haklara sahiptir.

Türk toplumunda kadının saygın bir yeri vardır. Orta Asya'da kurulan ilk Türk devletlerinde kadın ve erkek eşit haklara sahipti. Devlet yönetiminde, hakanların yanında hatun adı verilen eşleri de söz sahibiydi. Kadınlar ata binip ok atar, top oynar, güreş gibi ağır sporlar yapar ve savaşlara katılırlardı. Toplumda tek eşlilik prensibine bağlı kalınır, ev eşlerin ortak malı sayılırdı. Namus ve iffete büyük bir önem verilirdi.

Hun Turklerinde kadınların; ata binip ok attığı, güreş gibi sporlar yaptığı hatta savaşlara katıldığı bilinmektedir. Kadınlar; erkelerin yanında dövüşebilmek için iyice eğitilirler ve silahlandırılırlardı.

Orta Asya Hun hâkimiyetinin olduğu dönemlerde, Hun devletini, başkani( Hakan ) ile karısı ( Hatun ) birlikte temsil ederlerdi.

     Türk devletlerinde hatunlar söz sahibiydiler. Aralarında devlet siyasetine yöne verenler, devlet reisliği yapanlar ve naip olanlar, devleti idare edenler vardı. 585 ve 726 yıllarında Çin elçilerinin kabulünde Göktürk hatunları hazır bulunmuşlardır. Ayrı sarayları ve buyrukları bulunan hatunlar umumiyetle devlet meclislerine katılırlar, bazen elçileri ayrıca kabul ederlerdi.

        Yabancı diplomatik kuryeler, Han tek başına olursa huzura kabul edilemezler, ancak her ikisinin de olduğu zaman huzura gelebilir ve sağda duran Han ve yanındaki Hatun ile tanıştırılırdı. Savaşta, siyasi toplantılarda sosyal ilişkilerde kadınlar her zaman kocalarının yanında yer alırdı.

Kadınlı erkekli dini toplantılar tertip edildiği, aynı yerde hep birlikte ayinler düzenlendiği, toplantıya katılanların bir daire halinde yere oturdukları, kadın ve erkeklerin mevki ve yaşlarına göre sıralandıkları anlaşılmaktadır. Yakut’larda ‘Isıah’ denilen ayinlerin yapıldığı ve bu ayinlerde kadınların ve erkeklerin el ele tutuşarak meydana getirdikleri dairede ‘hü hü’ diyerek raks ettikleri, hep birlikte kımız içtikleri ve dini merasimi yürüttükleri tarihi kaynakların ortaya vurduğu gerçeklerdir. (Ahmed Yaşar Ocak, Bektaşi Menakıbnamelerinde İslam Öncesi Motifler, 125.s.) Kadınlı erkekli bu tür toplantılar, her ne kadar Müslümanlığın kabulünden sonra da bir süre devam etmiş ise de, giderek yok olmuştur.

Bilindigi uzere samanlar hem kadin hem erkek olabilmektedirler. Buda gostermektedir ki saman dininde kadin erkek esit oldugu gibi kadinlarin egitimde, sosyal yasam alanlarinda, ev ve toplum yonetiminde, sanatta erkeklerle ayni haklara sahip olduklarini cok acik olarak gostermektedir.

Islamda ise kadin; ev yonetiminde ve toplum yonetiminde tamamen arka plana atilmistir. Egitimi ise kiz cocuklarina tamamen yasaklanmislardir. Bunu Taliban,El kaide,ve ISID'da daha net olarak gormekteyiz.

Sanatta, resimde, tiyatroda ise kadinlar tamamiyle yoktur ve kur'ana gore ise buyuk gunah olarak yer almistir.

8.yüzyıl Orhun Kitabelerinde Türk kadınından saygı ile bahsedilmiş, Oğuz prenseslerinin sosyal ve siyasal alandaki çalışmalarına da değinilmiştir. Eski Türk ailelerinden bir kız evladın dünyaya gelişi diğer bazı kavimlerde olduğu gibi mutsuz bir olay sayılmaz, aksine bazı kadınlar kendilerine bir kız evlat vermeleri için Tanrıya dua ederlerdi.

      Genellikle, akraba haricinden evlenmenin geçerli olduğu Türk ailesinde evliliğe kutsal bir birlik nazarıyla bakılmaktaydı. Türkçe de izdivaca “ evlenmek” anlamında “ev-bark” sahibi olmak denirdi. Güveyi tarafı evlenebilmek için kızın velisine “kalın” denilen başlık veriyordu. Kızlar kendileri ile evlenmek isteyen erkeklerle düello yapar ve yendikleriyle evlenmezlerdi.

     Kadınlar bütün faaliyetlere yüzleri açık olarak katılırlardı. Aile, eski Germen kabilelerinde olduğu gibi, kadınla erkeğin aynı sorumluluğu paylaştığı aile tipine benzeyen bir sistem temeline dayanırdı

       Çin kaynaklarında Orta Asya yaşamıyla ilgili şu bilgiler verilmektedir:

Hatan şehrinde kadınlar şalvar ve kürk giyerler, saçlarını örerlerdi. Törenlerde Hakan ve Hatun beraber otururlardı. Selamlaşmada kadınlar da erkeler gibi dizlerini yere kadar bükerlerdi”

    “Kuça şehrinin hemen her yerinde halı dokumacılığı kadınlar tarafından yapılırdı Kuça halıları bu Türk kadınlarının eseridir”

    “ Kaşgar da toplum hayatında kadın ve erkekler hep beraber bulunmuşlardır”

 

*4-Her canli (insan, hayvan, bitki) yasam hakkina sahip olup zulum, eziyet ve katletmek kesinlikle yoktur.

Samanizm; Kadına ve doğaya saygıli olunmasini, savaşlar da dahi çocukların öldürülmesini yasaklamistir. Hatta, yasayan canlilara saygili olunmasini ve esit davranilmasini zorunlu yapmistir.

Saman inancina göre Gök'ün yüce ruhu Tengri'ydi. Kişiler kendilerini gök baba Tengri, toprak ana Ötüken ve insanları koruyan atalarının ruhları arasında güven içinde hissedip onlara ve diğer doğa ruhlarına dua ederlerdi. Büyük dağların, ağaçların ve bâzı göllerin güçlü ruhları barındırdıklarına inanarak dualarını bazen bu cisimlere yöneltirlerse de bu cisimler tanrı kabul edilmezdi. Sadece onun yeryüzündeki varlığının bir göstergesiydi. Göğün ve yeraltının "yedi" katı olduğuna, her katta çeşitli ruhların varolduğuna inanılırdı. İnsanlar doğaya, ruhlara ve diğer insanlara saygılı davranıp belli kurallara uyarak dünyalarını dengede tutmaları ile kişisel güçlerinin doruğuna varıp dışarıya yansıdığına inanırlardı. Eğer bu denge, kötü ruhların saldırısı veya bir felaketten dolayı bozulursa bir şamanın yardımı ya da Tengri'ye verilen bir adak ile yeniden düzene sokulması gerektiğine inanılırdı.

* 5-insan istedigi (kendi) dilde, istedigi yerde, istedigi sekilde, istedigi zaman ibadet etme ozgurlugune sahiptir. Ibadet etmek için peygamber, halife, imam, seyh, hoca gibi bir aracılara gereksinim duyulmaz. Ibadete cagirmak icin arapca ezan gibi cagri ve ibadet zamanlari yoktur.

Saman dininde islamda oldugu gibi arapca ibadet etme, namaz kilma, arapca kelime-i sahadet getirme, ezan okuma gibi zorunluluklar yoktur. Imam, halife ile beraber kilmak zorunda olunan farz namazlari, cuma, teravih, bayram namazlari yoktur.

Namaz kilma sekli incelendiginde sekil ve anlam olarak; cag oncesi yamyamlarin tanrisi olan gunes, ay, kaya,dag, agac, hayvan gibi efendilerine yaptiklari korkuya dayali egilerek secde pozisyonu almalari birseklindeki ibadettir. Her seyin yaraticisi,hakimi olan tanri gercekten insanlardan secde etmeyi istermiydi?

Saman dini Tengrisi; bilimsel, mantiksal ve dusunsel bir din olup Insanin ozgur iradesine bagli olarak, uygun zamanda, uygun yerde,kendi dilinde ibadet etmelidir. Baskalarinin arkasinda, emrinde, yonlendirmesinde ibadet etmemelidir.Tanri ile arasinda peygember, halife, imam, seyh, hoca gibi bir aracılara gereksinim duymamalidir. Kazandigi egitim ve tecrubeler dogrultusunda kendi karari ve dusuncesi dogrultusunda ibadet etmelidir.

Insan; anlamadigi arapca dilinde, dusunmeden ibadet etmek insana yakismayan bir ibadet seklidir.

Saman dininde Ancak toplu olarak belilenmis bir zamanda belilenmis bir mekanda toplanarak Alevilerde oldugu gibi cem yaparak ibadet edilir. Toplu ibadetin disinde. Saman toplumu her zaman her yerde ibadette yapilabilirdir.

 

*6- Namaz, oruc, hac, zekat vermek gibi zorunlu ibadetler yoktur. Tanrinin evi olarak kabul edilerek cami, hac gibi gitme zorunlulugu olan yerler yoktur. Kendi yasam alaninin disinde kutsal yerler de yoktur.

Namaz; Putperest ibadetlerinden biri namazdır.Namaz, güneş kültünün ritüellerinden biridir ve Hint kökenli bir ibadettir.İslam öncesi Araplar da namaz kılarlardı. Günümüzde Hindular da namaz ritüellerini devam ettirirler. Sansktitçe “Surya” güneş Namaskara” ise selamlama veya bağlantı demektir. Böylece “Surya Namaskara” ‘güneşle bağlantı’ anlamına gelmektedir. Surya Namaskara, bedende akan güneş enerjisinin canlandırma tekniğidir. Arap putperestlerinin namaz kıldığı Kur’an’da yazılıdır.

Muhammedin Kuran'inda; Namazin camide yapilacagini yazmaz. Kuranında namazin kılınmasına dair bir ayet yoktur.

Namazın nasıl kılınacağı, Ne kadar kılınacağ, Ne zaman kılınacağına dair de ayet yoktur.

Günümüzde insanları siyasete uygun hareket ettirmek ve onları rahatça kullanabilmek için kuran dışında uygulamalar yapılmakta ve insanlar Dinden çıkarılmakta ve Allaha karşı gelmesi sağlanmaktadır.Bu konuda İslam ı ve kuranı bilmeyen insanlar mı suçlu yoksa din adına yetkili hareket edenler mi buna insanın kendisi karar verebilecektir.

Zerdüşlerin kutsal kitabında namaz ibadeti nasıl yapılır anlatılıyor.Tam Muhammed den 1500 yıl önce yazılmış bir kutsal kitap.“Zerdüşt namazına başlamadan önce kişi; ellerini, ayaklarını ve yüzünü yıkar, başa takke veya başörtüsü giyip, güneşe doğru dönerek Ashem, Yatha, Kemna Mazda için dua eder. Bu namaz da ne tesadüftür ki günde tam 5 vakittir! Güneşin doğuşundan öğlen 12:40’a kadar olan namaza Havan Geh, öğlen 12:40 ile 15:40 arasındakine Rapithavan Geh, 15:40 ile günbatımına kadarki namaza Ujiren Geh, günbatımından 24:40’a kadar süresi olan namaza Aiwisuthrem Geh denirken 24:40’dan güneşin doğuşuna kadar

Oruç :Güneş kültüne sahip putperestlerin ibadetlerinden biri de oruçtur.Namaz vakitlerini güneş zamanlı ayarladıkları gibi oruçlarını da güneşin doğuş ve batışına göre ayarlarlardı. Orucun başlangıcı bile İslamiyet’teki gibi Ay’a göre tespit ediliyordu. Tıpkı, bugünkü Müslümanlar gibi, Ay’ı görmek için gözetleme heyetleri bile kuruluyordu. (Hayrullah Örs, Musa Ve Yahudilik)

İslamiyet öncesi arap paganlarının ilginç gelenekleri vardı.

Bunlar Ramazan dedikleri ayda bir ay oruç tutarlar, Mekke’ye Hacca gidip Kabe’nin etrafında yedi kez dönerler, “Kara Taş” ı (Hacerül Esved) kutsal sayar onu öper ve günde dört veya beş vakit namaz (salat) kılarlar, şeytan taşlarlardı. (Is Allah the Same God as The God of Bible?, M. J. Afshari, p 6, 8-9, İslam, Beliefs And Observances, Caesar E. Farah)

İslam öncesi Araplar’ da Kabe putperestlerin en kutsal mabediydi ve bölge halklarının hac mekanıydı. Kabe eldeki kanıtlara göre İbrahim peygamber tarafından mö 800 lü yıllarda yapıldığı bilinmektedir. Ayrıca Kabe hiçbir zaman Yahudiler ve Hristiyanlar tarafından kutsal sayılmamıştır. Tevrat ve İncilde Kabe ile ilgili tek bir ayet dahi olmaması bunu kanıtlamaktadır. Kabe MÖ 800 lü yıllardan sonra putperestler tarafından Allahın evi olarak anılmaya başlanmıştır. (A Guide to the contents of Quran Faruq Sherif, Reading, 1995, pgs. 21-22., Muslim)

Putperestler Kabe etrafında 7 kez tavaf yaparlardı. Kureyş dışından gelen Bedevi putperestler tavafı çıplak olarak yaparlardı. Putları ziyaret, Hacerül Esved taşına el sürme ve öpme, Safa ve Merve tepeleri arasında gidip gelme, şeytan taşlama hac ibadetinin en önemli ritüellerindendi.

 

HAC; İslam öncesi Arapların da eski dönemlerde Sabah Yıldızı’na daha doğmadan büyük bir acele ile insan ve beyaz deve kurban ettikleri, yine önemli putlardan Uzza’ya, oğlanlarla, kızların ve esirlerin de kurban edildikleri ileri sürülmektedir. Yakın dönemde ise insandan vazgeçilmiş, hayvan kurbanına geçilmişti.

Putlara özel kurban kestikleri gibi genelde Safa ve Merve tepelerine dikilmiş kayadan putlara kurban keserlerdi. Bu kayaların biri İsaf, diğeri Naile adlı puttu. İsaf ve Naile iki sevgiliydi ve Kabe’nin kutsallığını kirlettikleri için öldürülmüş, daha sonra efsaneleşerek kutsallaştırılmışlardı. Araplar, putlara adak da adarlardı. Dilekleri gerçekleştiğinde, önemli işlerinde ve uzun seyahatlerinde adak keserlerdi. Adaklarının çoğu da ilk çocuklarının erkek olması içindi

Sünnet, Pagan geleneğinin tek tanrılı dinlere uzantısıdır. İslam öncesi putperestler de sünnet adetine sahiptiler. Putperest Araplarda hem kadın hem de erkekler sünnet edilirdi. Erkeğin sünneti için “hıtan” kadınların sünneti için “hafd” kelimesini kullanmaktaydılar. Ancak “el-hıtanan” ifadesi sünnet edilen yer anlamına hem kadın hem erkek için müşterek kullanılırdı. Hadislerde Muhammed’in, halifelerin ve ashabın sünnetinden bahsedilmemesi, onların zaten putperest adeti gereğince sünnetli olduklarını gösterir. Kadın sünneti sadece putperest Araplarda değil, eski Mısırlılarda da mevcuttu. Mısır’da yapılan arkeolojik kazılarda bulunan bazı kadın mumyalarının sünnetli olduğu belirlenmiş, kadın sünnetinin nasıl yapıldığı M.Ö 1600’lü yıllardan kalan duvar resimlerinde detaylı bir şekilde tasvir edilmiştir.




 
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol